Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Un homme qui dort
21 Mayıs 2012 Pazartesi
Gönderen
Unknown
zaman:
10:26
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Georges Perec,
Sinema
The Turin Horse
18 Aralık 2011 Pazar

Palinkam bitti. Bir şişe verir misin? Rüzgâr çok şiddetli esiyor. Ortalığı mahvediyor.
- Neden mahvetsin ki?
Çünkü her şey mahvoluyor.Her şey değersizleşti.Fakat şunu söyleyebilirim ki,onlar mahvetti ve değersizleştirdi her şeyi.Çünkü sözde masumane insani yardımla gelen bir çeşit afet değil bu. Tam tersine. İnsanın kendi kararlarıyla ilgili bu, kendi kararlarının kendisinin önüne geçmesiyle. Tabii ki bunda Tanrı'nın da eli var, hatta bana kalırsa, büyük bir payı var. Ve bu pay ne olursa olsun, hayal edebileceğin en korkunç yaratılışa sahip. Çünkü görüyorsun sen de, dünya bayağılaştı.
Benim ne söylediğimin bir önemi de yok, çünkü her şey satın alınarak değersizleştirildi. Sinsi, alçakça bir savaşla ele geçirdiklerinden beri, her şeyi adileştirdiler. Her neye dokundularsa, ki her şeye dokundular, onu değersizleştirdiler. İşte bu nihai zafere kadar giden yoldu. Muzaffer bir sona doğru giden. Ele geçir, değersizleştir. Değersizleştir, ele geçir. Ya da istersen farklı şekilde de
ifade edeyim: Dokun, değersizleştir ve dolayısıyla ele geçir. Ya da; dokun, ele geçir ve dolayısıyla değersizleştir. Durum bu şekilde yüzyıllardır devam ediyor. Yüzyıldan yüzyıla, her çağda. Bazen sinsice, bazen kabaca, bazen kibarca, bazen acımasızca, ama durmaksızın devam ediyor. Değişmeyen tek şey ise şekli, pusudaki bir sıçan saldırısı gibi. Çünkü bu mükemmel zafer, diğer taraf için de aynı şekilde gerekliydi. Mükemmel, bir şekilde önemli ve asil olan her şey böylesi bir savaştan kaçınmalı.
Herhangi bir mücadeleye girmemeli, bu sadece bir tarafın aniden mükemmelliğini, büyüklüğünü ve asilliğini kaybetmesi demek. Şimdi kurdukları pusudan yönettikleri dünyaya saldırıyor bu kazanan galipler ve birilerinin onlardan bir şey saklayabileceği küçük bir köşe dahi yok. Ellerini attıkları her şey zaten onların çünkü. Ulaşamayacaklarını düşündüğümüz şeyler bile, ki onlar her yere ulaşır,
onların.Çünkü gökyüzü şimdiden onların, düşlerimizin olduğu gibi.Onların zaman, doğa ve sonsuz sessizlik. Hatta ahlaksızlık bile onların, anladın mı? Her şey ama her şey sonsuza dek kayboldu!
Ve o asil, önemli ve mükemmel pek çok şey orada kaldı, bilmem izah edebildim mi? O noktada çark ettiler, durup anlamaya başladılar, ve kabul etmek zorunda kaldılar, ne tanrının ne de tanrıların olmadığını. Mükemmel, önemli ve asil olanın ise bu doğruyu en başından beri anlayıp kabul etmesi gerekiyordu. Tabii onlar bunu anlamaktan oldukça yoksundu. İnanmış ve kabul etmişlerse de, bunu anlamamışlardı.Şaşkın ama boyun eğmemiş bir şekilde orada dururlarken bir şey oldu ve, beyinlerinde çakan bir kıvılcım, sonunda onları aydınlattı. Ve birden ne tanrının ne de tanrıların olmadığını fark ettiler. Birden ne iyinin ne de kötünün olmadığını gördüler. Akabinde görüp anladılar ki, eğer öyleyse aslında kendileri de yoktular! Söndüler, yanıp kül oldular dediğimiz an bunlar olmuş olabilir sanıyorum. Çayırda cayır cayır yanmaya bırakılan bir ateş gibi söndü ve yanıp kül oldu. Biri daimi kaybedendi, diğeri doğuştan kazanan. Mağlubiyet, galibiyet.
Mağlubiyet, galibiyet, ve bir gün, yine bu civarlarda, fark etmek zorunda kaldığım, ve sonunda fark ettiğim bir şey oldu, ben hatalıydım. Şu dünyada herhangi bir değişimin asla olmamış olduğunu, ve asla olamayacak oluşunu düşünürken,
gerçekten de hatalıydım. Çünkü, inan bana, artık biliyorum ki, bu değişim aslında gerçekleşti.
Gönderen
Unknown
zaman:
13:53
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Trainspotting
16 Kasım 2011 Çarşamba
Gönderen
Unknown
zaman:
14:39
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Danny Boyle,
Sinema
The Bothersome Man
3 Kasım 2011 Perşembe
Gönderen
Unknown
zaman:
11:57
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Melancholia
12 Ekim 2011 Çarşamba
Gönderen
Unknown
zaman:
07:59
1 yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Lars von Trier,
Sinema
La Jetée
6 Ekim 2011 Perşembe
Gönderen
Unknown
zaman:
13:42
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Chris Marker,
Sinema
Trzy kolory: Bialy
12 Eylül 2011 Pazartesi
Gönderen
Unknown
zaman:
03:24
2
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Krzysztof Kieslowski,
Sinema
Masculin féminin: 15 faits précis
6 Ağustos 2011 Cumartesi

- Masculin feminin için genclik hakkında bir filmdir denilebilir mi?
Godard - hayır, öyle oldugunu düşünmüyorum. daha çok gencligin fikri üzerine bir film. felsefi bir fikir ama pratik bir fikir değil. bir nevi geri tepkime gibi. daha genc bir bakış diyelim. eger insanlar 40 yasındayken bir tepkiye aynı yoldan tepki vermiyorlarsa, bu cok basit, cünkü henüz 19'undadırlar, 40 yasında değildirler. demek istedigim, bu genclik üzerine cekilmiş bir deneme ya da analiz değildir, hatta film bir cok acıdan romandan ziyade sosyolojiye daha yakındır. gencligin konusması olarak adlandıralım ama biraz müzikle alakalı, "genclige konçerto" gibi. bütün müzik notaları, romanlara girdikten sonra bir digerinden nasıl ayırtedilebilir, nasıl farklılaştırılabilinir, kelimeler genc, fakat anlamları işaretlerimden geliyor. gençligin henüz deforme olmamış izlerini aldım, -ki zaten o zaman bu izlerim henuz defalarca kez kullanılmamıstı, masculin feminin'de ilk kez kullanıldılar. şimdi üzerinden zaman gectikten sonra artık üzerine konusabilirim cünkü bu filmi yaptıgımda ne yapmak istedigim üzerine en ufak bir fikrim yoktu.
- Hikayenizin gidişatı bir maupassant hikayesi üzerinden mi yola cıkmıştı?
Godard: teorik olarak öyle evet, aslında başladıgım şey maupassant'ın "paul mistress" hikayesiydi, bu hikayde bir erkek bir kıza asık oluyor fakat işler o kadar da iyi gitmiyor cünkü kız başka bir kıza aşık. ve sonunda ben ne zaman kendimi yükseltmek için bir "duvar" kullansam, işler yoluna giriyordu, sonra baska bir şey kesfettim, kullandıgım duvarı unutmustum. genc insanlar tuttum, onlar da benimle ilgilendiler, cok profesyonel bir seyle ugrasıp ugrasmamam onları ilgilendirmiyordu pek. onları konusturdum, bu film için aslında bir tür yoklama denilebilir ama bu denilecekse eger, geniş çaplı bir yoklama denilmeli. herşeyin oldugu, nerde ve nasıl davranılacagının anlasılması gereken bir yoklama. gencler birbirleriyle konustukları her an birbirlerinin yoklamaya calısıyorlardı, erkek kızla konustugunda, kızı idrak etmeye calısıyor, ve kız erkege bir şey soylediginde onu anlamaya calısıyordu. ben de hepsinin bir tür haritasını aldım, onlarsa her biri, birbirinde bir iz bıraktı. "sürekli bir iz sürme, yoklama" denilebilir.
pc: Godard söyleşisi, ekşi sözlük kaynaklarından.
Gönderen
Unknown
zaman:
14:37
2
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Jean Luc Godard,
Sinema
Sylvia
23 Haziran 2011 Perşembe

2003 yapımı Ted Hughes ve Sylvia Plath ilişkisini anlatan bu parçamızı Sylvia Plath'ı hala tanımayanlara ithaf ediyoruz.
Gönderen
Unknown
zaman:
05:35
1 yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Christine Jeffs,
Sinema
Eternity and a Day
7 Haziran 2011 Salı

Angelopoulos soruyor, Angelopoulos cevaplıyor. Siz mi? Siz sadece seyrediyorsunuz hem de kendi ağzıyla buğuladığı bir camın ardından.
Gönderen
Unknown
zaman:
16:03
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Sinema,
Theodoros Angelopoulos
La pianiste
31 Mayıs 2011 Salı
Gönderen
Unknown
zaman:
06:17
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Michael Haneke,
Sinema
Une femme mariée
17 Mayıs 2011 Salı
Gönderen
Unknown
zaman:
05:11
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Jean Luc Godard,
Sinema
Törst
13 Mayıs 2011 Cuma

İnsan yalnız yaşayabilir mi? Yoksa cehenemden bile daha kötü müdür yalnız yaşamak? Bergman savaş sonrası toplum ve insan ilişkilerine yalnızlık, melankoli, birliktelik ve ahlak üzerinden bakıyor. Bergman sinemasının diline yabancı olmayan kişiler için yer yer farklılık eden konuşmalar (aforizmalar denilebilir) oldukça sıklıkta.
Gönderen
Unknown
zaman:
14:34
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Ingmar Bergman,
Sinema
The Seventh Continent
11 Mayıs 2011 Çarşamba

Asıl tehlike aslında hiç beklemediğinizdir yani kendiniz! Haneke sizin ne kadar sıkışabileceğinizi görmek istiyor bir eve, bir arabaya, bir işe ama daha çok bir bedene.İnsan nasıl yok olurun cevabını nasıl var olunuyor üzerinden görmek için hala geç kalmış sayılmazsınız.
Gönderen
Unknown
zaman:
04:36
4
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Michael Haneke,
Sinema
Die Ehe der Maria Braun
9 Mayıs 2011 Pazartesi

Fassbinder'ın kamerasından savaş sonrası Almanyasın'da yıkım, değişim yeni hayatlar, Maria değişen bu dünyada kendisine yer bulmak için kendini aşklarını yeniden tanımlıyor.
Gönderen
Unknown
zaman:
12:53
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Rainer Werner Fassbinder,
Sinema
Caché
2 Mayıs 2011 Pazartesi

Neden böyleyiz birbirimize güvensiz? Neden birbirimizden uzak ve umursamaz. Vicdanlarımız alınmış gibi. Haneke sinemasından ne alırdınız bol gülümsemeler, güzel aşklarsa televizyonunuzu kapatma vaktiniz gelmişte geçiyor demektir. Çünkü siz bunu yapmazsanız birazdan Haneke yanıbaşınızda belirir ve elinde balyozla televizyonunuzu kırar.
Gönderen
Unknown
zaman:
12:23
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Michael Haneke,
Sinema
The Seventh Seal
23 Nisan 2011 Cumartesi

Yedinci Mühür yalnızca bir film olmanın ötesinde zamana meydan okuyan bir başyapıt, Bergman sinemasında didiklenen o insan ve onun çevresinde dolaşan olgu ve formlar bu filmde bizlere Antonius Block karakteri ile ölüm arasında sunuluyor.
Hayatı, ölümü,sonsuzluğu ve Tanrı'yı sorgulayan ve bunları bulmaktan öte bir bilmeyi isteyen Antonius Block ve yardımcısının bir yol hikayesi. Kimine göre inanmaktan öte bir sorgulama eseri olan bu yapıt bir zaman sonra gerçeğin kaçınılmaz gerçeği ile başbaşa kalmanıza da yardımcı olabilir.
Gönderen
Unknown
zaman:
06:03
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Ingmar Bergman,
Sinema
Shi
21 Nisan 2011 Perşembe

Bu sene İksv Film festivalinde de gösterilen bir başka filmde Shi (Şiir) geç yaşta keşfettiği bir sloganla hayatını sürdürmek isteyen Mija'nın şiirin doğasında olan ilhamı araması ve karşısına çıkan zorluklar karşısında kendisini ifade etmek için uğraştığı çaba konu alınıyor. Filmi tamamlayan yan unsurların içerisinde yer alan fedakarlık bu kez sevgi ve kötü arasına sıkışmış, belki de bu kez bu sıkışmışlık kendisini kağıtta ifade etmek için vardır.
Gönderen
Unknown
zaman:
05:24
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Chang-dong Lee,
Sinema
Hanyo
20 Nisan 2011 Çarşamba

Bu sene İksv Film festivalinde de gösterilen Hanyo izleyicisine bir anne adayı üzerinden iktidar ve güç çatışmasının nasıl sonuçlar doğuracağını gözler önüne seriyor. Sinematografik ve senaryosu ile mesajının gerisinde kalsa da Güney Kore sinemasının gerilim üzerinden gerçek vurgusu bu filmde de mevcut. Çoğu kez güçlü olmak güçlü kalmanın ve o gücü her ne olursa olsun korumanın özerkliğinde bulunsa da bu kez o gücün kendisine aslında her an nasıl meydan okuyabildiğinide görüyoruz.
Gönderen
Unknown
zaman:
03:39
2
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Sang-soo Im,
Sinema
Wild Strawberries
17 Nisan 2011 Pazar

Geçmiş ve gelecek aynı zamanda olabilir mi?
Bergman bizlere öyle bir şölen sunuyor ki karşısında bir kez daha saygı duymaktan öteye gidemiyor insan. Blog içinde yer alan filmler hakkında söylenebilecek bir çok söz varken ben her zaman bunu izleyicinin kendisine bırakmayı uygun buldum. Birilerinin filmi nasıl anladığı bir diğerinin anladığı olsun isteği çoğu kez sinemanın doğasına vurulan ket gibi durmakta. Bu film için söylenebilecek yegane şey de benim için bundan ötede durmuyor evet Igor yalnız bir adam evet hataları ile yüzleşiyor belki de yüzleşmek zorunda olduğu gerçeğinden kaçamıyor ama kim ve neden en önemlisi de niye?
Bergman sunar...Wild Strawberries
Bergman sunar...Wild Strawberries
Gönderen
Unknown
zaman:
07:21
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş

Etiketler:
Ingmar Bergman,
Sinema
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)