Kibrit Çöpleri

26 Haziran 2011 Pazar

Küçük bir sahil kasabasında yaşarlar.Görenler yeni evli sanırlar onları.Oysa hep kavga ederler.Kalabalıkta, meydandaki çay bahçesinde, sokakta artık nereye denk gelmişse...Uluorta insanların içinde, kendi evlerinin oturma odasında kavga ediyormuş gibi rahat rahat kavga ederler.O sırada etrafta olanları, yoldan geçenleri, durup bakanları asla umursamazlar. Seyredildiklerine aldırmaz, çevrelerine biriken kalabalığa dönüp bakmazlar bile.Onları kavgasını izlemeye herkes bayılır; çünkü onlar kavga ederken birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlarsınız.

Başka hiçbir karı kocanın kavgasında göremeyeceğiniz kadar büyük bir sevgi, tutku, ateş ve sahiplenme vardır bağırış çağırışlarında.Ağızlarına geleni uluorta söylediklerinde bile, birbirleri için aziz olanı dokunmadıklarını, gurur kırıcı tek bir laf etmediklerini görürsünüz..Belki karı-koca olmalarına değil, ama aşklarına duydukları derin saygıyı görürsünüz.Birbirini bulmuş iki deliden çok, birbirini bulmuş iki aşık olduklarını görürsünüz.

Sylvia

23 Haziran 2011 Perşembe



2003 yapımı Ted Hughes ve Sylvia Plath ilişkisini anlatan bu parçamızı Sylvia Plath'ı hala tanımayanlara ithaf ediyoruz.

Beyaz Geceler

“Daha neler duyacaksınız Nastenka! Size Nastenka demekten hiç bıkmayacağım. Bu köşelerde yaşayanlar garip, hayalperest insanlardır. Bir hayalperest – eğer tam tanımını öğrenmek isterseniz- tam olarak insan sayılmaz. Cinsiyeti olmayan bir yaratıktır. Sanki gün ışığından bile saklanmak istiyormuş gibi, genellikle ulaşılmaz köşelerde oturmayı seven, bir kez köşesine çekilince de oraya salyangoz gibi yapışan, hatta bu bakımdan eviyle tek parça olabilen o komik hayvan kaplumbağaya da benzetilebilen bir yaratıktır. Sizce istisnasız yeşil boyalı, kirli, kasvetli ve mutlaka tütün kokan duvarlarına neden bu kadar düşkündürler? Yeni arkadaşlarından biri onu ziyarete geldiğinde – zaten çok az arkadaşı kalmıştır- neden bu tuhaf adam sıkılgan bir bakışla onu karşılar? Neden bu kadar huzursuzdur? Neden sanki evinde cinayet işlenmiş ya da sahte para basıyormuş gibi sıkılmaktadır? Ya da neden sanki bir matbaaya imzasız bir mektup yazıp ilişikte gönderdiği şiirlerin ölen bir dostuna ait olduğunu ve kutsal görevi olarak onları bastırmak istediğini söyleyip, aslında kendi şiirlerini gönderirken yakalanmış gibi utanır? Söylesenize bayan Nastenka, neden iki arkadaş arasındaki sohbette söz tıkanır? Zamansızca geliveren ve başka zaman olsa güle oynaya konuşan, şakalaşan şaşkın ziyaretçinin dudaklarından, neden tek bir kahkaha ya da nükteli bir kelime çıkmaz? Ya kadınlar hakkında sohbet? Ya başka tür neşeli konuşmalar? Peki neden, belki de yeni tanışılmış ve ilk ziyaretini yapan- ve bir daha da ikincisini yapmayacak olan- bu ziyaretçi kendisi de sıkılır; neden zekasına rağmen – tabii eğer varsa- durumu düzeltmeye çalışan, konuşmayı canlandırabilecek bir konu bulmak, kendisinin de bu dünyanın adamı olduğunu ve kadınlardan konuşabileceğini kanıtlamak için boşu boşuna çırpınmaktan altüst olan ev sahibinin şaşkın suratına bakınca dili tutulur? Ev sahibi yanlış yere gelmiş, yanlışlıkla uğramış gibi görünen zavallı konuğunu memnun etmek için elinden geleni yapar, en azından onu oyalayabilme konusunda endişeli olduğunu gösterir. Neden ziyaretçi aslında hiç var olmayan çok önemli bir iş randevusunu bahane ederek birden ayağa fırlayıp şapkasına uzanır ve ne kadar üzgün olduğunu göstermek, kaybettiği şey düzeltmek için boşu boşuna elinden geleni yapmaya çalışan ev sahibinden kendisini güçlükle kurtarmaya çalışır? Neden ziyaretçi kendisini kapının dışına atıverince kahkahasını koyuverir? Neden tuhaflığına rağmen hiç kuşkusuz mükemmel bir insan olan arkadaşının yanına bir daha uğramayacağına yeminler eder? Neden ziyareti boyunca elinde olmadan arkadaşının suratını çocuklar tarafından haince ele geçirilmiş ve her türlü aşağılanmaya maruz kalmış mutsuz bir kedi yavrusunun suratına benzetmekten kendini alamaz? Zavallı kedicik de işkencecilerden saklanmak için koltuğun altına, karanlığa gizlenir, ancak orada huzur bulur. Tüyleri diken diken olur, bir saat kadar ön patilerini yalayıp aşağılanmış yüzünü temizler, sonra da hayata, doğaya, hatta merhametli kahyanın efendisinin sofrasından alıp kendisine uzattığı artıklara bile düşmanlıkla bakar?

Eternity and a Day

7 Haziran 2011 Salı



Angelopoulos soruyor, Angelopoulos cevaplıyor. Siz mi? Siz sadece seyrediyorsunuz hem de kendi ağzıyla buğuladığı bir camın ardından.