La pianiste

31 Mayıs 2011 Salı


Aşk aptalca şeyler üstüne kurulmuştur serisinden.


Yeraltından Notlar

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Uzun bir süredir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şu an kırk yaşındayım. Eskiden çalışırdım, şimdi işi bıraktım. Aksi bir memurdum, kabaydım; böyle davranmak, bana haz verirdi. Rüşvet almadığım için kaba davranma hakkını kendimde buluyor, böylece avunuyordum. (Kötü bir espri ama karalamayacağım üzerini. Yazarken güzel olacağını sanmıştım; şu anda bunun böyle olmadığını ve sözlerimin çirkin bir böbürlenmeden öteye geçmediğim gayet iyi biliyorum. Böyle olduğunu bildiğim halde, yine de üzerini karalamayacağım!)

İşlerini yaptırmak üzere masama gelenlerle dişlerimi gıcırdatarak konuşur, birinin canını sıktım mı, büyük bir haz duyardım. Bunda da çoğu zaman başarılı olurdum. Böyleleri, genellikle pısırık olur. Sadece kendini beğenmiş bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak karşımda dikilirdi. Onunla kılıcı yüzünden tam bir buçuk yıl mücadele ettim. Sonunda kazanan taraf ben oldum ve o da kılıcını şakırdatmaktan vazgeçti. Gerçi bu, gençliğimde olmuş bir olay...

Ama sevgili okuyucularım, benim asıl kötülüğümün nereden geldiğini biliyor musunuz? Ben, bu kepazeliğimi her anımda, hatta en hırçın olduğum anlarda bile hissetmekten kendimi alamıyordum. Aslına bakılırsa, ne kötü, ne de hırçın biriydim. Bütün hareketlerim, eğlence olsun diye yaptığım saçmalıklardan ibaretti. Öfkemden ağzım köpürmüşken biraz olsun güleryüz gösterip, önüme şekerli bir bardak çay sürüldü mü yumuşayıverirdim. Üstelik duygulanırdım da... Ama sonradan kendime kızar, utancımdan aylarca uyuyamazdım. Huyum böyleydi işte. Biraz önce aksi bir memur olduğumu söylemiştim ya, yalan! Hıncımdan öyle söyledim. İşlerini yaptırmak için gelenlere de, subaya da iş olsun diye diklenirdim; gerçekte hiçbir zaman aksi biri olamadım. İçimde her an bunların tam tersi olan duyguların varlığını hissediyordum. Bu duyguların yaşamım boyunca beni bırakmadıklarını, dışarı taşmak için firsat kolladıklarını biliyordum. Fakat buna izin vermezdim; bile bile engel olurdum. Bu yüzden utançtan yerin dibine giriyor, öfkemden patlayacak hale geliyordum. Sonunda öylesine bir bezginlik verdiler ki, anlatamam! Bunları yazarken sanki pişmanmışım, özür diliyormuşum gibi bir halim mi var baylar?.. s.9-10

Une femme mariée

17 Mayıs 2011 Salı


Godard'ın şarkısı...

Törst

13 Mayıs 2011 Cuma


İnsan yalnız yaşayabilir mi? Yoksa cehenemden bile daha kötü müdür yalnız yaşamak? Bergman savaş sonrası toplum ve insan ilişkilerine yalnızlık, melankoli, birliktelik ve ahlak üzerinden bakıyor. Bergman sinemasının diline yabancı olmayan kişiler için yer yer farklılık eden konuşmalar (aforizmalar denilebilir) oldukça sıklıkta.

Vimeo

Hiçbir uyarı yapmadan 150 videoyu silen vimeo'yu tebrik eder bu nedenle seyredilemeyen vimeo linkleri için özür dileriz.

The Seventh Continent

11 Mayıs 2011 Çarşamba


Asıl tehlike aslında hiç beklemediğinizdir yani kendiniz! Haneke sizin ne kadar sıkışabileceğinizi görmek istiyor bir eve, bir arabaya, bir işe ama daha çok bir bedene.İnsan nasıl yok olurun cevabını nasıl var olunuyor üzerinden görmek için hala geç kalmış sayılmazsınız.

Die Ehe der Maria Braun

9 Mayıs 2011 Pazartesi


Fassbinder'ın kamerasından savaş sonrası Almanyasın'da yıkım, değişim yeni hayatlar, Maria değişen bu dünyada kendisine yer bulmak için kendini aşklarını yeniden tanımlıyor.

Caché

2 Mayıs 2011 Pazartesi


Neden böyleyiz birbirimize güvensiz? Neden birbirimizden uzak ve umursamaz. Vicdanlarımız alınmış gibi. Haneke sinemasından ne alırdınız bol gülümsemeler, güzel aşklarsa televizyonunuzu kapatma vaktiniz gelmişte geçiyor demektir. Çünkü siz bunu yapmazsanız birazdan Haneke yanıbaşınızda belirir ve elinde balyozla televizyonunuzu kırar.