Yeraltından Notlar

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Uzun bir süredir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şu an kırk yaşındayım. Eskiden çalışırdım, şimdi işi bıraktım. Aksi bir memurdum, kabaydım; böyle davranmak, bana haz verirdi. Rüşvet almadığım için kaba davranma hakkını kendimde buluyor, böylece avunuyordum. (Kötü bir espri ama karalamayacağım üzerini. Yazarken güzel olacağını sanmıştım; şu anda bunun böyle olmadığını ve sözlerimin çirkin bir böbürlenmeden öteye geçmediğim gayet iyi biliyorum. Böyle olduğunu bildiğim halde, yine de üzerini karalamayacağım!)

İşlerini yaptırmak üzere masama gelenlerle dişlerimi gıcırdatarak konuşur, birinin canını sıktım mı, büyük bir haz duyardım. Bunda da çoğu zaman başarılı olurdum. Böyleleri, genellikle pısırık olur. Sadece kendini beğenmiş bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak karşımda dikilirdi. Onunla kılıcı yüzünden tam bir buçuk yıl mücadele ettim. Sonunda kazanan taraf ben oldum ve o da kılıcını şakırdatmaktan vazgeçti. Gerçi bu, gençliğimde olmuş bir olay...

Ama sevgili okuyucularım, benim asıl kötülüğümün nereden geldiğini biliyor musunuz? Ben, bu kepazeliğimi her anımda, hatta en hırçın olduğum anlarda bile hissetmekten kendimi alamıyordum. Aslına bakılırsa, ne kötü, ne de hırçın biriydim. Bütün hareketlerim, eğlence olsun diye yaptığım saçmalıklardan ibaretti. Öfkemden ağzım köpürmüşken biraz olsun güleryüz gösterip, önüme şekerli bir bardak çay sürüldü mü yumuşayıverirdim. Üstelik duygulanırdım da... Ama sonradan kendime kızar, utancımdan aylarca uyuyamazdım. Huyum böyleydi işte. Biraz önce aksi bir memur olduğumu söylemiştim ya, yalan! Hıncımdan öyle söyledim. İşlerini yaptırmak için gelenlere de, subaya da iş olsun diye diklenirdim; gerçekte hiçbir zaman aksi biri olamadım. İçimde her an bunların tam tersi olan duyguların varlığını hissediyordum. Bu duyguların yaşamım boyunca beni bırakmadıklarını, dışarı taşmak için firsat kolladıklarını biliyordum. Fakat buna izin vermezdim; bile bile engel olurdum. Bu yüzden utançtan yerin dibine giriyor, öfkemden patlayacak hale geliyordum. Sonunda öylesine bir bezginlik verdiler ki, anlatamam! Bunları yazarken sanki pişmanmışım, özür diliyormuşum gibi bir halim mi var baylar?.. s.9-10

0 yorum:

Yorum Gönder